11 Nisan 2015 Cumartesi

Yaratıcılık Nedir? Yaratıcı Bireylerin Kişilik Özellikleri Nelerdir?

Yaratıcı yazarlık, yaratıcı drama, yaratıcı sanat terapisi, yaratıcı reklam, yaratıcı liderlik, yaratıcı yönetim....
Peki ama son zamanlarda pek sık duyduğumuz hatta bir sektör haline gelen "yaratıcılık" nedir?

Yaratıcılık, bir şey icat etme, bir yenilik oluşturma, problemlere yeni bir bakış açısı ile bakabilme yeteneğidir. Yenilikten kast edilen ise az rastlanır ve beklenmedik oluşudur. Bunu yapabilmek için de gerçeğin başkalarınca  görülmeyen ve ilişkilendirilmeyen yönünü bulmak, ona yeni bir çözüm üretmek, yeni bir bakış açısı kazandırmak ya da karşılaşılan sorunu ya da nesneyi farklı bir açıdan yeniden tanımlamaktır.

Bir problemi çözmekle yaratıcı problem çözmek aynı mıdır?
Çoğu zaman ikisi karıştırılır. Klasik anlamda bir problemin çözümünde , problemin tek bir doğru cevabı vardır ve görevin başarılması bu tek doğru çözümün bulunmasıyla mümkündür. Oysa yaratıcı problem çözme durumlarında, tek bir cevap yoktur; bir dizi alternatif cevap  söz konusudur. Görevdeki başarı çok sayıda ve nitelikli cevaplar üretilmesidir.

Yaratıcılık ve yaratma süreci, Eski Yunandan günümüze ilgi çeken tartışılan bir meseledir. Yaratıcı düşünme ve yaratıcı bireyler, toplumların bilimsel, sanatsal ve teknolojik açılardan ilerlemelerine sebebiyet verdiklerinden ve yaratıcı düşünen bireylere az rastlanır olduğundan, toplumların her daim ilgisini çekmiştir. Çağlar boyunca insanların nasıl olup da yaratıcı davrandıkları üzerine kafa yormuşlar ve yaratıcılığı açıklayan birtakım yaklaşımlarda bulunmuşlardır.

Kimileri için yaratıcılık, felsefi bir mesele halini almış. Mistik Yaklaşım olarak adlandıracağımız bir bakış açısıyla yaratıcılık, kimi zaman ilahi, kimi zaman ilahi olmayan ama mutlaka ilhama dayalı bir süreç olarak ele almışlardır. Bu yaklaşımda , yaratıcı birey aldığı ilhamla oluşan fikirlerini yarattığı ürünler aracılığı ile ortaya koymaktadır. İlham, ilahi güçler tarafından yaratıcı bireyin kulağına fısıldanan ya da bazılarına doğuştan bahşedilmiş bir yetenek olduğu türündeki yaklaşımlar 1900'lerin başına kadar süregelmiştir. Halen günümüzde yaratıcılığa bu yaklaşımla bakanlar vardır.

1900'lerin başında doğan ve hızla yayılan Psikodinamik yaklaşıma göre ise, yaratıcılık bilinçligerçek ile bilinçaltı dürtüler arasındaki gerilim aracıyla ortaya çıkmaktadır. Freud'a göre yaratıcı birey,ürürnleri yoluyla bilinçaltı arzularını toplum tarafından kabul görür bir biçimde dışa vurmaktadır.

1950'lerin ikinci yarısndan sonra ise, yaratıcılık üzerine yapılan çalışmalarda önemli bir bakış açısı değişikliği gözlemlenmektedir. Yaratıcılık bilimsel yöntemlerle mercek altına alınmış ve 60'lardan itibaren yürütülen çalışmalar ciddi bir ivme kazanmıştır. Dünyada ne olmuştur da yaratıcılık meselesi çok boyutlu olarak tartışılmaya başlanmıştır?

4 Ekim 1957'de Sovyetler Birliği'nin Sputnik uydusunu hemen arkasından 3 Kasım 1957'de Layka isimli bir köpeği uzaya göndermesi, Sovyetler Birliği'nin başarısını perçinlemiştir. Aralık ayında Amerika tarafından uzaya gönderilmeye çalışılan roketin havalanmadan patlaması, Sovyetler ile Amerika arasında süregelen ve tüm dünyayı etkileyen soğuk savaş ortamında, Amerika'nın Sovyetler karşısında prestij kaybına uğramasına neden olmuştur. Bu olayların takibinde Amerikan hükümeti, eğitim sistemlerini tüm boyutlarınla ele almaya başlamış, eğitim ve yaratıcılık  gibi ilgili alanlarrda yeniden yapılanmaya gitmiş, bilimsel araştırmalara daha fazla kaynak aktarmaya başlamıştır.

Bu yıllarda Guilford, yaratıcılığı zihnin yaptığı bir işlem ürünü olarak tanımlamış ve kendi zihin modelini ortaya atmıştır. Guilford'un bir küp olarak tasvir ettiği zihin, üç boyuttan oluşmaktaydı; düşünce materyalinin türünü kapsayan içerik boyu, kullanılan işlemin türünün kapsayan işlem boyutu ve ürün boyutu. Bu süreçlerin ise tanımayı, hafızayı, ıraksal üretimi, yakınsak üretimi ve değerlendirmeyi kapsadığını ile sürmüştür. Guilford'a göre; ıraksal düşünme, farklı yönlerde düşünme, değişiklik arama ya da araştırma gibi yönleri olan bir çeşit düşünce üretimidir ve düşünmenin temel unsurunu oluşturur. Bu, her insanın farklı düzeylerde yaratıcılığa sahip olabileceği anlamına gelmektedir. Bu yaklaşıma göre, kimilerinde yaratıcılık daha çok, kimilerinde az ya da hiç gelişmemiş olabilir, ama mevcuttur.

Teorik bir zemin üzerine oturtulan ve araştırılabilir özelliklere sahip olan yaratıcılık artık ölçülebilir hal almaktadır. Psikometrik yaklaşımın ortaya çıkışı ve P.Torrance'ın  Torrance Yaratıcı Düşünme Testi'ni (TTCT) geliştirmesi, yaratıcı düşüncenin nispeten objektif olarak değerlendirilebilmesini ve uygulanabilir olmasını sağlamıştır. 60'lı ve 70'li yıllar testlerin geliştirilmesiyle geçerken, 80'li yıllarda yakınsak düşünmenin değerlendirilme ölçütlerinin belirlenmesini üzerine çalışmalar ağırlık kazanmaya başlanmıştır.

Yaratıcılığı pragmatik açıdan araştıranlar, yaratıcı düşüncenin gündelik hayatta kullanımı ve geliştirilmesi üzerinde durmuşlar, nasıl daha yaratıcı düşünülebileceğine ilişkin teknikler geliştirmişlerdir. Bu anlayışa dayalı çok çeşitli teknik ve uygulamalar günümüzde de karşımıza çıkabilmektedir.

90'lı yıllar, yaratıcı düşüncenin arkasında yatan zihinsel temsiller ve süreçleri anlamak ile geçmiş bu da yaratıcılığın bilişsel yeteneklerin bir parçası (zeka gibi) algılanmasına yol açmıştır. Diğer bir değişle bu yıllarda yaratıcı düşünce üzerinde, bilişsel tariflere dayalı olarak çalışmalar yürütülmüş, bilgisayar simülasyonlarından yararlanılmış, şiir yazan ya da müzik parçası besteleyen programlar hazırlanmıştır.

Sosyal- Kişilik yaklaşımda ise, yaratıcılığın bir kaynağı olarak sosyo- kültürel çevre, kişilik ve motivasyonel etmenlerin incelenmesine odaklanılmıştır. Sternberg ve Lubart, Yatırım Teorisini ortaya atmışlardır. Yatırım Teorisine göre, iyi bir yatırımcının yatırım araçlarının fiyatı düşükken alıp pahalıya satması gibi yaratıcı bireyler başkalarına saçmalık gibi görünen fikirlerin ileride bir anlamı olduğunu fark ederek onları savunan kişidir. Bu teoriye göre yaratıcılık, altı özelliğin etkileşimden oluşmaktadır; zeka süreçleri, zihinsel tarz, bilgi, kişilik motivasyon ve çevresel bağlam.   Yaratıcı performansın nadir olması, bireylerin bunlardan birine sahip olmamasından çok tümünün uygun şekilde bir arada bulunabilmesinin güçlüğünden kaynaklanmaktadır.

Yukarıda bahsedilen geçmişten günümüze yaratıcı yaklaşımlar göz önüne alındığında, yaratıcı düşüncenin özelliklerini dört ana başlıkta toplayabiliriz; Akıcılık, Esneklik, Orijinallik ve Ayrıntılama.  Akıcılıkla kastedilen, bir uyarına karşı verilen çağrışımların sayısıdır. Yaratıcı özelliklere sahip bireylerin akıcı olarak düşünebilmeleri, zengin bir çağrışım zincirine sahip olmalarıdır. Esneklik ise, yaratıcı bireylerin bir konu çevresinde birbirinden farklı ve çok sayıda kategoride ya da boyutta düşünebilmelerine işaret eder. Orijinallik, bir konu ya da durumda az rastlanır, nadir fikirler ve çağrışımlar üretilmek olarak tanımlanabilir.

Tüm bu bilgiler ışığında yaratıcı bireylerin ortak özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Yaratıcı bireyler kendilerinin başkalarının görüş, kanaatlerine uymak zorunda kendini hissetmez, Bağımsız düşünüp davranma eğilimi taşır.
  • Yaratıcı bireyler basit, kolay olan yerine karmaşık, zor olanla uğraşmayı tercih ederler.
  • Yaratıcı bireyler belirli durumlara toleransı yüksek , duyarlı kimselerdir. 
  • Yaratıcı bireylerin farklı alanlarda çok çeşitli ilgilere sahip olmalarından dolayı oyun ve mizaha eğilimleri fazladır.
  • Yaratıcı bireylerin merak ve kurcalama güdüleri yüksektir.
  •  Yaratıcı bireyler içsel motivasyona sahiptirler. Herkese rağmen, kendi hedeflerinin peşinde koştuklarından ve yapmayı arzuladıkları bir iş için çok uzun  süre çalışabilmektedirler. 
  • Bazı yaratıcı bireylerde iniş ve çıkışlı duygu durumları gözlenmektedir. Bu durum yaratıcı bireylerin üretimlerinin kaynağı olabilir. Duygu durum bozukluklarını bazı yaratıcı bireyler üretimleri açısından gerekli bulduklarından tedaviden kaçınmakta,belirtileri yaşamayı tercih etmektedirler.